distress en Turco

i. üzüntü, dert, acı, ızdırap, felâket, sıkıntı; tehlike (gemi); haciz
Ejemplos
That's really distressing.
O gerçekten üzücü.




The ship's captain ordered the radio operator to send a distress signal.
Geminin kaptanı telsiz operatörüne imdat sinyali göndermesini emretti.




Tom appears distressed.
Tom sıkıntılı görünüyor.




Tom is distressed.
Tom sıkıntılı.




Tom seems distressed.
Tom sıkıntılı görünüyor.




Tom was distressed.
Tom sıkıntılıydı.




You look distressed.
Sıkıntılı görünüyorsun.




Famine caused great distress among the people.
Açlık insanlar arasında büyük sıkıntıya neden oldu.




His nagging distressed her.
Onun dırdırı onu üzdü.




I'm distressed by the daily squabbles.
Günlük çekişmeler yüzünden sıkıntılıyım.




Sinónimos
2. grief: torment, worry, adversity, dolour, woe, affliction, agony
3. bother: harass, afflict, upset, aggrieve, rack, disturb, constrain